Yapılan araştırmalar dünya genelinde yaşanan gebeliklerin yaklaşık yüzde 15’inin düşükle sonuçlandığını gösteriyor. Bu vakaların da yüzde 80’inde düşüğün 12. haftadan önce gerçekleştiği görülüyor.
Peki hangi belirtiler düşük yaşandığını gösterir, alınabilecek önlemler var mıdır? Konuyla ilgili açıklama yapan Bahçeci Sağlık Grubu Doktorlarından Op. Dr. Burçak Erzik, gebelik sürecinde yaşanabilecek herhangi bir farklı durumda mutlaka hekime başvurulması gerektiğinin altını çiziyor.
DÜŞÜĞÜN EN ÖNEMLİ BELİRTİSİ KANAMA
Bu dönemde düşüğün en büyük belirtisinin vajinal kanamalar olduğunu anlatan Op. Dr. Burçak Erzik, “Vajinal kanamanın yanında, kasık ağrısı alt karın bölgesinde veya makata vuran ağrı şeklinde de belirtiler görülebilir. Düşük yapan çoğu hasta vajinal akıntıların artışından şikayet ederler. Gebelik sırasında oluşan kanamaların hiç birisi normal olarak kabul edilmemeli ve düşük tehdidi olarak algılanmalıdır. Ancak ‘abortus imminens’ dediğimiz bu durumun her zaman mutlaka gerçek bir düşükle sonuçlanmadığı da bilinmelidir. Doğum yapmış gebelerin büyük bir çoğunluğu gebeliğinin herhangi bir döneminde bu sıkıntılı durumla karşılaşmıştır” dedi.
DÜŞÜK BELİRTİSİ VARSA NE YAPILMALI?
Düşük belirtilerinin olduğu durumlarda, hemen istirahate çekilip, aktivite kısıtlanarak sıvı tüketiminin artırılması gerektiğini söyleyen Op. Dr. Erzik, kanamanın devam etmesi durumunda da doktorun bilgilendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
KALP VE TANSİYONA DİKKAT
Uzmanlar gebelikte döneminde kalp ve dolaşım sisteminde, kan hacminde, kalp atım hızında ve atım hacminde meydana gelen artışın kalp hastalıklarının ağırlaşmasına neden olabileceğine işaret ediyor. Op. Dr. Erzik, bu nedenle kalp hastalığı bilinen gebelerin, kardiyolojik konsültasyonunun gebelik öncesinde yapılmasının ve gebelikle ilgili planlamanın kardiyolog ve kadın doğum hekimi arasında koordinasyonla yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.
SÜREKLİ KONTROL ŞART
Gebelik döneminin bir diğer önemli sorunu ise hipertansiyondur. Hipertansiyonu olan gebeler, gebelik zehirlenmesi yani preeklampsi, erken doğum, ablasyo plasenta ve bebekte gelişim kısıtlılığı büyüme kısıtlılığı açısından risk altındadır. Bu nedenle hipertansiyon hastası gebelerin takiplerinin oldukça sıkı yapılması gerekmektedir.
GEÇ GEBELİK YORABİLİR
Kadınların çalışma hayatındaki yeri arttıkça annelik yaşının gecikmesi de kaçınılmaz bir durum oluyor. Her ne kadar kadın, “çocuk da yaparım, kariyer de” dese de bu imkanı ancak ilerleyen yaşlarda bulabiliyor. Ama özellikle 30’lu yaşların sonu ve daha sonrası telaffuz edildiğinde işler biraz daha zorlaşabiliyor.
GEÇ YAŞTA ÇOĞUL GEBELİK RİSK OLABİLİR
İleri yaş gebeliklerinde bir diğer önemli nokta da çoğul gebelik riskidir. Risktir, çünkü çoğul gebelik hem anne, hem de bebek için bazı istenmeyen durumları da beraberinde getirir. Çoğul gebelikler, erken doğum, annede yüksek kan basıncı ve idrarda protein kaybıyla seyreden gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) ve gebeliğe bağlı şeker hastalığı (diyabet) gibi sorunlar açısından ek bir risk faktörüdür.
Her ne kadar, her kadın için geçerli olmasa da yaşlanmayla birlikte annede ortaya çıkabilen ya da var olan sistemik hastalıklar da gebelik açısından risk taşır ve ileri yaş gebeliğini zorlaştırır. Yaşla birlikte sıklığı artan ve gebeliğin seyrini olumsuz etkileyen hastalıkların başında hipertansiyon ve diyabet geliyor. Bu hastalıklara karşı anne adaylarının kontrollerini asla aksatmamaları gerekiyor.
RİSK ARTIYOR AMA KONTROLLERLE MUTLU SONA ULAŞMAK MÜMKÜN
Her ne kadar ileri yaşta farklı nedenlere bağlı olarak risk artıyor olsa da gebeliklerin çoğu mutlu sonla tamamlanıyor. Ama bunu sağlamak için biraz daha dikkat ve hassasiyet gerekiyor. Gebelik planlarken yapılan ayrıntılı bir ‘check-up’, günde 400 mcg folik asit kullanılması, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz, gebelik öncesinde fazla kiloların verilmesi, sigara gibi zararlı alışkanları bırakma gibi basit önlemler ve gebelik sırasında düzenli kontrollerin aksatılmaması gebeliğin sorunsuz sürdürülmesine büyük katkı sağlıyor.