İmmünsüpresif tedavi altındaki çocuklarda zayıflatılmış, canlı virüs aşıları kesinlikle yapılmamalıdır ama inaktive aşılar, bazı vakalarda önerilebilir. Ancak bunun için önce, aşının etkili ve tehlikesiz olduğu kanıtlanmalıdır.
Lösemi vakalarında mikrobik veya viral hastalıkların sık sık tekrarlamasının ve ağır seyretmesinin, çeşitli antikor eksiklikleriyle birlikte bağışıklık mekanizmasının bozulmasına veya zayıflamasına bağlı olduğu kabul edilmektedir. SHAVV ve arkadaşları58, ayrıca da HEATH ve arkadaşları31, lösemi vakalarında çeşitli enfeksiyonlardan sonraki antikor fitresinin düşük olduğuna dikkati çekmişlerdir. Lösemi hastalarının veya immünsüpresif tedavi altında bulunanların primer bağışıklamasından ya da rapel uygulanmasından sonra antikor sentez edebilme yetenekleri konusunda bugünkü bilgilerimiz, oldukça azdır.
OGRA ve arkadaşları50, akut lenfoblastik lösemi vakası olan çocuklarda ve biri normal çocuklardan, öbürü immünsüpresif tedavi (6-merkaptopürin, metotreksat, vinkristin, kortikosteroidler) gören çocuklardan meydana gelen 2 kontrol grubunda bir çalışma yaparak, inaktive poliomiyelit aşısıyla primer bağışıklarına veya rapel uygulanması sonrasındaki IgG, IgA ve IgM antikorlarının oluşmasının incelemişler ve primer aşılanmadan sonra birinci grupta IgG antikorlarının oluştuğunu, ancak bu bağışık yanıtın normal kontrol grubundakinden daha zayıf olduğunu görmüşlerdir.
Canlı aşıyla primer aşılanmayı takiben yapılan revaksinasyon uygulanması, çok sayıdaki inaktive poliomiyelit aşısı enjeksiyonlarına rağmen rapel etkisi yaratmamıştır.
Difteri ve tetanoz bağışıklama girişimleri, kontrollerdekinden daha düşük antikor cevabıyla sonuçlanmıştır.
STIEM64, lösemili çocukları, inaktive kızamık aşısının Edmonston susunu kullanarak aşılamış ve alınan antikor yanıtının düşük olmasını, immünsüpresif tedaviyle açıklamıştır.
Committee on Infectious Diseases’a (Enfeksiyon Hastalıkları Komitesi) göre lösemili çocuklar, kemoterapinin aşılanmadan en az 3 ay önce sona ermesi ve 3-12 ay sonrasına kadar başlatılmaması koşuluyla kızamığa karşı aşılanabilir.
Bütün bunlara karşılık en çok üzerinde durulan konu, immünsüpresif tedavi uygulanan ölümcül hastalık vakalarında veya lösemi hastalarındaki influenza bağışıklamasının sonuçlarıdır.
SUMAYA ve arkadaşları66, influenza aşısından sonra lösemili çocuklarla sağlıklı çocuklar arasında anlamlı fark bulamamışlardır; ALLISON ve arkadaşlarıyla, BORELLA ve arkadaşları”, immünsüpresif tedavi altındaki kanserli veya lösemili çocuklarda influenza aşısına karşı daha zayıf bir serolojik cevap elde edildiğini bildirmişlerdir.
SMITHSON ve arkadaşları62, 2-15 yaş grubundaki lösemi, lenfoma veya solid tümör vakası çocuklarda 4 hafta arayla iki doz şeklinde uygulanan influenza aşısından sonra %75-85 arasında değişen serokonversiyon oranlarıyla karşılaştıklarını; tek doz uygulanan influenza aşısından sonra ise bu oranın %13-60 arasında değiştiğini bildirmişlerdir.
Bu sonuçlar, iki doz influenza aşısından sonraki serokonversiyon oranını, %37 olarak bildiren GROSS ve arkadaşları30 tarafından elde edilen sonuçlardan daha iyidir.
Bu çalışmaların sonuçları arasındaki farklar, olasılıkla aşı tarihiyle hastalığın başlangıç tarihi arasında geçen süreye ve immünsüpresif tedavi süresine bağlıdır.
Pnömokok aşılarıyla ilgili olarak yapılan çalışmalar aşağıda ele alınacaktır.