Bunaltı (anksiyete) terimi psikiyatride çoğu kez kavram karışıklığına yol açacak biçimde kullanılır. Bunun başlıca nedeni bu terimin herkesin paylaştığı kesin bir tanımının olmamasıdır.
Bunaltı dış dünyadaki gerçeklerden kaynaklanmayan ciddî bir tehdit edilme duygusuyla ilişkilidir. Bu duygu insanın bedeninde^ sinir sisteminde ve zihinsel yaşamında bazı tipik belirtilerle ortaya çıkar. Bunaltının korkuya benzer yanlan vardır; insan geleceğini sandığı bir kötülüğün acısını çeker ve bunu bilinçaltında yaşanmış deneyimlerle bütünleştirir. Ama korkuda dışarıdan ge4 len gerçek ve nesnel bir tehlike söz konusuyken bunaltıda tehlike kişinin kendisinden kaynaklanır; dışarıdan bakıldığında herhangi bir açıklaması, görünür hiçbir tehlike yoktur.
Bunaltıyı belirleyen öğeler bireyseldir. Bunaltının nedenleri arasında bazı kişilik özellikleri ve derin iz bırakan gerilimler önemli yer tutar. Ama bunlar yeterince açık betimlemeler değildir ve kesin klinik, bulgulardan çok akılcı kavramsal modellere dayandırılmıştır. Kuşkusuz bunaltının fizyolojik ve nesnel yönleri, korkuda görülenlerden çok farklıdır.
“Bunaltı çağı” olarak adlandırılan günümüz ile geçmiş arasındaki tek ayrım bugün yaşamın daha gerilimli ve hareketli olması değildir. Zamanımızın karmaşık tehlikeleri karşısında insanların artık anında, etkili ve yalm davranışsal tepki göstermemeleri de önemli bir farktır. Bütün bunları dikkate alarak, uygulamada büyük önem taşıyan iki noktaya değinmek gerekir.
Birincisi, tanı sorunudur. Hastanın öyküsündeki tipik duygusal bozuklukların ve bunlara bağlı belirtilerin tanına-mamasıyla bunaltı gözden kaçabilir. Öte yandan bunaltının beden ve sinir sistemindeki belirtileri asil hastalıkmış gibi yorumlanabilir. Bazen bunaltı belirtileri hasta tarafından dile getirilemez ve birbiriyle çelişkili birçok klinik inceleme yapılması gerekebilir. Bazen de bunaltı daha derindeki ağır ruhsal ve organik hastalıkları örtmeye yarar.
İkincisi, bunaltı birçok durumda kişinin belirli uyaranlara ve dış tehlikelere karşı gösterdiği, tümüyle normal ve yerinde bir duygusal tepki de olabilir.
Normal olarak bunaltı bir güçlüğü aşmak, gidermek ve sonunda sorun olmaktan çıkarmak için kişinin bir silah gibi kullandığı davranışlardır. Bu biçimiyle de nevrotik bir bozukluğa işaret eden anksiyete nevrozundan farklı olarak genellikle olumsuz değil, kişinin olgunlaşma süreci için gerekli, çok Önemli bir öğedir. Çocuğun davranışları, kişiliğini de önemli ölçüde etkileyen erişkinlerin istekleri doğrultusunda gelişir ve yapılanır. Bu süreçte çocuk yeterince sevgi ve onay (güven, destek) görmezse bunaltı için elverişli bir ortam yaratılır.
Bunaltı hoş bir olay değildir ve her birey.ruhsal savunma mekanizmalarını kullanarak bu duygudan kaçınmaya çalışır. Bu mekanizmaların kullanılması her zaman bir hastalığa işaret etmez; Özellikle genç yaşlarda kişilik gelişimini belirleyen tepkilere neden olur. Bunaltı bir tehlikeye yanıt olarak ortaya çıkar. Sorun bu tepkinin normal mi, yoksa hastalık niteliğinde mi olduğunu belirleyebilmektir.
Bunaltının şiddeti ve süresi gibi özellikleri belirdiği duruma uygun düşüyorsa, bunun organizmanın dış uyaranlara yanıt vermesini sağlayan normal ve temel bir tepki olduğu söylenebilir. Bu tür bir tepki bireyin kendini savunarak yaşamım sürdürmesi açısından çok işlevseldir. Oysa birçok olguda bunaltı normal ölçüler dışında, koşullarla uyumsuz ve hastalık niteliğinde bir duygusal tepki olarak belirir. Bu durumda fiziksel rahatsızlıklara da neden olabilir.
“Normal bunaltı” ile “hastalık derecesinde bunaltı” arasındaki sınırı belirlemek olanaksız değilse de çok zordur. Klinik açıdan bunaltının şiddeti çok değişebilir. Çok hafif ve orta şiddette olgularda bunaltı “normal” sayılabilir, ama zamanla çok ilerleyerek hastalık ölçülerine de varabilir. Bu aşamaların sonunda ayrıca ciddi bedensel sorunlar gelişebilir. Normal ile hastalık derecesinde bunaltı ayrımında .temel alınacak ve olguların çoğunda geçerli olabilecek dört ölçüt önerilebilir:
• Bunaltının şiddeti, sıklığı ve süresi.
• Bunaltıyı yaratan olayın ciddiliği ile_ bunaltı tepkisinin şiddetinin birbirine denkliği.
• Bunaltının yol açtığı fiziksel rahatsızlığın derecesi.
• Normal alışkanlıklardaki bozulmanın (örneğin belli yerlerden kaçma, sıradan işleri yapamama) derecesi.
HASTALIK
DERECESİNDE
(PATOLOJİK) BUNALTI
İnsan bunaltıyı kendi denge ve uyumuna yönelik bir tehlike biçiminde algıladığından bilinçli ya dabilinçdışı olarak bir dizi savunma sürecini başlatır. Bunaltı belirtileri bu durumun nedeniyle karşılaştırılamayacak kadar şiddetliyse ve savunma mekanizması yetersiz kalan kişi bu belirtileri denetlemeyi başaramazsa bunaltı nevrozundan söz edilir. Bunaltı nevrozu en basit, en az karmaşık nevroz türüdür. Ama bunaltı nevrozu tanısının konabilmesi için önce bütün öbür bunaltı nedenlerinin araştırılıp elenmesi gerekir.
Bunaltı nevrozunun görüldüğü insanların çoğunda bazı ortak kişilik özelliklerine rastlanır. Bunlar genellikle bunaltıya eğilimli, çocukluk ve ergenlik çağlan güvensizlik içinde geçmiş, aileden gelen korkulan bulunan kişilerdir. Bunaltıda kişilik yapısı çok önemlidir; bunda kalıtsal öğeler kadar özellikle anne babanın yeterince eğitici olmadığı durumlarda büyüme çağında edinilmiş davranış biçimlerinin de belirleyici etkisi vardır.
Kişilik özelliği olarak bunaltıya yatkınlık bütün bunaltı nevrozu hastalarında açıkça görülür.
Bazı psikanaliz okulları bunaltının olası nedenleri arasında doğum travmasının da önemli bir yer tuttuğunu savunur. Hatta bazı araştırmacılara göre doğum anı, özellikle ailesel yatkınlığı olan bireylerde ciddi sonuçlara yol açan psikolojik bir şok yaratabilir. Doğum travmasının yaşam boyu üstesinden gelinemez ve Freud’a göre doğum anı, bireyin ilk bunaltı deneyimidir.
BUNALTININ ÖZNEL RUHSAL BELİRTİLERİ
• Korku
• tç sıkıntısı
• Gerginlik
• Tehlike beklentisiyle duyulan korku
• Aşın kaygı ve aşın uyanıklık
• Sabırsızlık ve huzursuzlu (yerinde duramama)
• Çabuk yorulma
• Dikkatin çabuk dağılması
• Bellek bozuklukları
• Uykusuzluk
BELİRTİLERİ
Bunaltı nevrozu çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Belli bir durumda, belirti nesnelerle karşılaşıldığında ya da hiçbir görünür neden olmadan belirebilir. B. tür nevroz belirtilerinin sıklığı, şiddet ve özellikleri kişilik yapısına bağlı olarak bireyden bireye değişir.
Bunaltı nevrozunda bedensel (somatik) ve ruhsal (psikolojik) kökenli olmak üzere iki ayn türden belirtilere rastlanır. Belirti ne kadar özgül, yam sınırlan belirgin ve kesin ise o kadar büyük bir olasılıkla organik kökenlidir. Buna karşılık dağınık ve betimlenme*: güç belirtilerin ruhsal kaynaklı olduğı. düşünülür.
Bunaltı duygusal düzeyde korku. güvensizlik, huzursuzluk, hafif uyarılara aşın yanıt verme ve saldırganlık git* belirtilerle ortaya çıkar. Düşünsel düzeyde hasta mantık yürütme ve dikkatini yoğunlaştırmada güçlük çeker. Bedensel bozukluklar arasında ise baş dönmesi gibi sinir sistemini ilgilendiren belirtilere, deriyle ilgili olarak avuç içi, ayak tabanı ve koltukaltı terlemeleriyle solgunlukya da ani yüz kızarmasına, kalp atışlarının hızlanması gibi kalp-damar sistemi bulgularına, sindirim sis-leminde mide bulantısı, ishal,, kabızlık gibi yakınmalara, kas sisteminde hareket düzensizliklerine, ayrıca sık idrara çıkma gibi boşaltım sistemi belirtilerine rastlanır.
Utangaç ve güvensiz kişilik yapısıyla bağlantılı olarak geceleri kâbus görme, idrar kaçırma ve tikbiçiminde bozukluklar ortaya çıkabilir. Bunaltının kronikleşmiş olduğu kişilerde ise genellikle uyuma zorluğu, derin uyuyamama ve kâbus görmeden başlayarak ruhsal kaynaklı bedensel (psikosomatik) hastalıklara kadar varabilen belirtiler görülür.
Bu olgularda bunaltının uyarıcı işa-!ret vermek biçimindeki işlevsel yararı ; artık kalmamıştır. Kişi akılla bağdaşmayan amaçsız işler yapmaya başlar. Ayrıica ölüm ve delirme korkularıyla beslenen derin bir kaygı içindedir.
BUNALTI KRİZLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Bunaltı krizi, gündüz ya da gece gelebilen, birkaç dakikadan birkaç saate kadar, hatta bazen daha fazla sürebilen, aynı gün ve gece içinde yineleyebilen nöbettir. Titreme, terleme ve ağlamayla birlikte hastada şiddetli panik görülür. Bazen bunlara görsel varsamlar (halüsi-nasyon) ve ani ölüm korkusu da eşlik eder. Göğüs kafesinde sıkışma duygusuyla birlikte “hava açlığı” belirir. Hasta sık soluk almaya başlar. Sonunda kanda kalsiyum düzeyi düşer ve parmaklarda, ellerde ve ağız çevresinde duyarlılık belirir. Kas gerginliğine bağlı ağrılarla, kafa arkası ve alında duyulan inatçı baş ağrılarına sık rastlanır. Baş ağrısı akşama doğru artarak bütün başa yayılır. Kişinin metabolizma ve sinir sistemiyle ilgili yapısal yatkınlıkları dışında bu bozuklukları ortaya çıkaran etkenler ikiye ayrılabilir. Bunlardan dış etkenler aile ve toplum kökenlidir. Kişinin aile çevresinde ve toplum içinde yaşadığı çok olumsuz ve acı veren deneyimler bunaltının başhca dış etkenlerini oluşturur.
tç etkenler ise ruhsal çatışmalardan kaynaklanır. Doyucuru biçimde çözülemeyen ya da durdurulamayan ruhsal çatışmalar, kişide sevgisiz kalma, öz denetimini yitirme, ekonomik çökme (iflas) gibi çok çeşitli korkulara neden olur.
AYIRICI TANI
Bunaltı hem bedensel, hem de ruhsal nitelikli birçok hastalıkla kanştırılabilir. Dolayısıyla ayırıcı tanı bütün bu olasılıkların araştırılmasını gerektirir. Vücudun herhangi sistemini ilgilendiren rahatsızlık belirtilerinin nedenleri ayrıntılı incelemeler yapılarak ortaya çıkarılmalıdır. Yukarıdaki açıklama anımsanacak olursa şiddetli panikle birlikte görülen bunaltı krizi belirtileri önemli ölçüde miyokart enfarktüsünü taklit edebilir.
Ayrıca ruhsal çöküntü (depresyon) sendromu da belirgin bir bunaltıyla ortaya çıkabilir.
TEDAVİ
Bunaltı nevrozunun temeline inen tedavi ile bunaltı krizi tedavisi arasında ayrım yapmak gerekir.
BUNALTININ ÖZNEL FİZİKSEL BELİRTİLERİ
İstemsiz kas hareketleri
Terleme
Ağız kuruması
Titreme
Çarpıntı
Göğüste sıkışma
Hava açlığı
Baş dönmesi ve “dağılma”
duygusu
Bedensel yorgunluk
Bulantı
“Boğaz düğümlenmesi”
İştahsızlık
Sindirim sistemi bozuklukları
Sık sık idrara çıkma
Gerginliğe bağlı baş ağrısı
Çeşitli fiziksel hastalık belirtileri
Bunaltı Çözücü İlaçlar: Öneriler ve Önlemler
Bunaltı çözücü ilaçlar miyasteni (kas zayıflığı) hastalığında kesinlikle kullanılmamalıdır.
Kronik solunum yetmezliği olanlarda çok dikkatle kullanılmalıdır. Yaşlılarda karaciğer ve böbrek yetmezliği tehlikesi nedeniyle düşük dozlarda verilmelidir. Yaşlı hastada yüksek dozlar zihin karışıklığının artmasına ve beyin ödemine yol açabilir.
İlacın görece yüksek dozlarda verildiği durumlarda fiziksel ve ruhsal bağımlılığın gelişip gelişmediği sık aralıklarla kontrol edilmelidir. Bunaltı çözücü ilaçlar cinsel dürtülerin zayıflamasına yol açabilir. Bunaltının öncelikle cinsel sorunlardan kaynaklandığı durumlarda kullanılmaları uygun değildir. *
Yatıştırıcılar kan yoluyla anne adayından bebeğe geçtiği için gebelikte kullanılmaları sakıncalıdır.
Ruhsal çöküntü olgularında yalnızca bunaltı çözücülerin kullanılması doğru değildir.