Bağışıklamanın, enfeksiyon hastalıkları ile aynı mekanizmalara sahip olması nedeniyle; birindeki gelişme, diğerine de yansımıştır. Böylece ilerleyen aşı teknolojisi, enfeksiyon hastalıklarının anlaşılmasında büyük rol oynamıştır.
1955 yılından önce dünyada yaygın olarak kullanılan aşılar çok azdı. Bunlar daha çok difteri, tetanoz, çiçek, TAB ve BCG aşıları şeklindeydi.
Virüs kültürlerinin yapılabilmesi, bağışıklık da yeni ufuklar açarak virüs aşılarının gelişmesine olanak tanıdı. Günümüzde A, C, Y ve W 135 tipi menenjitlere, tifo Vi’ye ve pnömokoklara karşı polisakkarit aşılar artık mevcuttur.
Diğer bakteri ve virüs aşılarıyla sentetik olanlar ve genetik mühendisliği ürünü olarak yapılanlar, önümüzdeki yıllarda kullanıma geçecektir. Parazit hastalıklarına ve diş çürümelerine karşı bağısıklama olanağı da, gün geçtikçe artmaktadır.
Bağışıklamanın faydalı etkileri konusunda artık kimsenin en küçük bir şüphesi bile yoktur. En son DSO bildirisi; çiçek hastalığının yeryüzünden silindiğini ve bağışıklamanın yaygın olarak uygulandığı ülkelerde boğmaca, difteri, poliomiyelit gibi hastalıkların ortadan kalktığını vurgulamaktadır.
Bağışıklık Güçlendirici
Elimizdeki aşı sayısının yüksek olması; bu aşılarla elde edilen bağışıklığın kalitesiyle, enjeksiyonların zamanlamasıyla birlikte yapılacak aşılarla ve birer birer ve bir bütün olarak bağışıklık sağlanacak hastalıkların saptanması ve yeni aşıların da dahil olduğu yeni bir bağısıklama programının belirlenmesi olarak özetleyebileceğimiz global bağısıklama stratejisinin ne olması gerektiği şeklindeki sorunla ilişkili, spesifik soruların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca bir hastalık yeryüzünden tamamen yok olduğunda, aşılama ve kitle bağısıklama konularında neler yapılması gerektiği sorusuna yanıt bulunmalıdır.
Bağışıklık programları hem hastalığın epidemiyolojisi konusundaki bilgilere, hem de aşılanan bireylerin bağışık yanıtına göre hazırlanır. Şekillenen son önerilerde bu faktörler ve daha önceki bağısıklama programlarının başarı ya da başarısızlık derecelerini gösteren uygulamalı veriler göz önünde bulundurulur.
Aşılanan popülasyonun büyük bir bölümünde; örneğin en az % 95’iilde spesifik antikor gelişmesinin sağlanması ve bir epidemi sırasında ya da hastalık etkeniyle karşılaşan kimselerin önemli bir yüzdesinde tam korunma elde edilmesi; uygulanan bağışıklık programının etkili olduğuna kanıt sayılır.
Her hastalığın epidemiyolojisi, çocukların bu hastalık etkeniyle en çok karşılaştıkları dönem, enfeksiyon hastalığının farklı yaşlardaki şiddet derecesi ve çocuğun aşı uyaranına karşı yanıt verebilme yeteneğine/eki çeşitlilikler gibi faktörler; bağışıklık programının belirlenmesinden önce mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Gerçek bağışıklama programları, belirli hastalıkların epidemiyolojik özelliklerine bakılarak saptanacak kurallar uyarınca geliştirilmelidir. Poliomiyelit, 6. aydan sonra çocuklar için önemli bir tehlikedir. Kızamık, gelişmekte olan ülkelerin çocuklarında son derece tehlikelidir ve sık sık ölümle sonuçlanır ama, sanayileşmiş ülkelerde genellikle daha büyük yaşta görülür ve daha iyi huyludur. Yaşamın ilk aylarındaki boğmacanın çok ağır seyretmesi, aşının mümkün olduğunca erken yapılmasının gerektiğini göstermektedir. Tüberküloz aşısının gerekliliği ise, hastalığın preva-lansına bağlı olarak ülkeden ülkeye değişir.
Bütün bunlara karşılık belirli zamanda geliştirilmiş, saptanmış “ideal” bir epidemiyolojik model; büyük bir aşı kampanyası veya piyasaya yeni aşıların verilmesi sonucu değişebilir. Yani bağışıklık programlarının yeni koşullara uydurulması ya da diğer bir deyişle enfeksiyon hastalıklarının epidemiyolojisinde kaydedilen değişikliklere ve bu alandaki tecrübelere göre uyarlanması gerekir.
Bir enfeksiyon hastalığı insidansının azaltılmasının veya kontrol altına alınmasının mümkün olabilmesi için, şu 3 koşul gereklidir.
1. Elde yeterli miktarda aşı bulunmalıdır;
2. Bu aşılar bütün saklama ve kullanım dönemleri boyunca etkinliklerinden hiçbir şey kaybetmemelidir.
3. Kullanılan aşıya bağlı olarak; risk altında olan bireylerin en az % 80-95’ine uygulanabilmelidir.
Genişletilmiş bağışıklama programının (EPI) sonuçları ve sanayileşmiş ülkelerde kazanılan tecrübeler, çocukluk çağındaki enfeksiyon hastalıklarının kontrol altına alınabileceğini kanıtlamıştır.
Bir bağışıklama programı, sıkı sıkıya uyulması gereken kurallardan oluşmaz. Bu program sadece çocuğun bağışıklık kazanma yeteneğinin, hastalığın epidemiyolojisinin ve mikrobik ya da viral, canlı ya da öldürülmüş, tek başına veya birlikte yapılan aşıların antijenik kalitesinin göz önünde bulundurulduğu bir “öncelik sırası programı”dır.