Descartes’a göre çok ağrılı uyaranlar çok küçük partikülleri ateşleme görevi yapıyor, bir anlamda ağrıyı başlatacak ipi çekiyordu.
1794 yılında Charles Darvin’in dedesi Erasmus Darvin ağrıyı tanımlarken; duyular normalden kuvvetli olduğunda, örneğin insan aşırı ışık, baskı, sıcak ve soğuğa maruz kaldığında, ağrıya yol açtığını ileri sürmüştü.
19. yüzyılda Bell ve Magendie omurilik ve omurilikten çıkan sinirlerin işlevlerini ortaya koydular (1811-1812). 1806’da Setürner opium alkaloidi olan morfini yalıtmayı başardı. 1832’de Robiqet kodeini kullanmaya başladı. 1844 yılında Cahoursaspirinin de öz maddesi olan salisilik asidi söğüt ağacından yalıtladı.
Napoleon’un baş cerrahı Dominique Jean Larry aşırı soğuk nedeniyle donmuş askerler üzerinde ameliyat yaptığında çok az ağrı duyduklarını belirtti.
Yine 18. yüzyıl hipnotizmanın bilimsel anlamda doğduğu yüzyıl oldu. 1766’da Mesmer Viyana Üniversitesi’nden tıp doktoru unvanını aldı. Mesmer’e göre manyetik enerjinin başka vücutlara aktarılması mümkündü. Mesmer hekimler ve bilim adamları tarafından sahtekar damgası yemiştir. Yine 18. yüzyıl modern anestezinin gelişimine tanık oldu. İnsanlık anestezide bugün bile kullanılan gazlan bulan Priestley’e çok şey borçludur. 1771’de oksijen, 1772’de güldürücü gaz olarak bilinen azot protoksit bulundu.
Eter gazı 18 ve 19. yüzyıllarda gençlerin eğlence amacı ile kokladığı bir gazdı. 1842’de Crawford Long eter koklatılarakağrısız ameliyat yapılabileceğini düşündü. Bir hastadaki uru eter koklatarak çıkardı. Daha önceleri hastalara yüksek doz viski verilerek ameliyat yapılırdı. Ancak Long bu başarının önemini kendi de kavramadı ve bu gelişmeyi yayınlamadı.
1844 yılında diş hekimi Wells azot protoksit ile diş çekimini başardı. Ancak topluluk önündeki denemede Wells başarısız kaldı. Wells’in bundan sonraki yaşamı başarısızlıklarla doludur ve sonunda yalnızlık içinde yaşamına son verdi.
1846’da Morton eter anestezisi altında diş çekimini gerçekleştirdi. 48 yaşında ölen Morton’un mezar taşında şunlar yazılıdır: “Anestezik inhalasyonu bulan ve uygulayan, ameliyat ağrılarını yok eden insan; ondan önce cerrahi can çekişmekteyken onunla ağrıyı durdurabilmiştir.”
1847’de kloroform Simpson tarafından bulundu. Bugün bile bir çok ülkede tartışmalı olan ağrısız doğum kloroform ile başladı. Ağrısız doğumun ilk uygulandığı anne ise ünlü İngiliz kraliçesi Victoria idi. Bütün din adamlarının karşı gelmesine, bilim adamlarının kabul etmemesine rağmen kloroform anestezisi altında 1855 yılında 7. çocuğunu doğurdu. Olayın etkisi çok büyük oldu ve ağrısız doğum hem İngiltere hem Amerika’da halk tarafından kabul edildi.
1884’te Kari Koller ve Sigmund Freud lokal anestezi amacı ile kokaini kullandılar. 1899’da Dreser aspirini geliştirdi.
20. yüzyılın başı lokal anestezi için altın çağ olarak nitelendirilmektedir. Ağrı kontrolunda kullanılan sinir bloklarının tümüne yakını ilk 30 yıl içerisinde uygulanmaya başlanmıştır. 1898 yılında omuriliğe yakın bölgelere lokal anestezik verilmeye başlandı. 1905’te novokain bulundu. 1901’de Tuffier ağrı tedavisinde sinir blokunu ilk kez kanserli bir hastada kullandı. 1903’te Schloesser trigeminal nevraljide alkol blokunu uyguladı. Diğer bir çok tedavi yöntemi de ilk 30 yıl içerisinde bulundu.
Ağrı konusundaki çalışmalar özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında önemli gelişme göstermiştir. Savaş sırasında acı çeken hastalara yardım etmeye çalışan hekimlerin edindiği deneyimler bugün algoloji adını verdiğimiz ağrı biliminin doğmasında temel oluşturdu. Ağrı biliminin babası olarak kabul edilen İtalyan asıllı John Bonica 1946 yılında ABD’de ilk ağrı kliniğini kurdu.
1965 yılında ağrı mekanizması ile ilgili, geçerliliğini hâlâ büyük ölçüde koruyan “Kapı kontrol teorisi” Melzack ve Wall tarafından ileri sürüldü. 1974’te ise bugün 70 ülkeden 3000’in üzerinde bilim adamını bünyesinde toplayan UluslararasıAğrı Araştırmaları Teşkilatı (IASP) kuruldu.
1977’de Synder isimli araştırmacı beyin ve omuriliğin belirli bölgelerinde morfin ve türevlerinin bağlandığı reseptör bölgelerini saptadı. 1978’de Yaksh bu kez vücudun morfine benzer maddeler salgıladığını ortaya koydu.
Ülkemiz 19. yüzyılın sonunda gelişmeleri önemli ölçüde izlemekteydi. Örneğin ilk topikal (yüzeysel) anestezi 1884’de Kari Koller tarafından Viyana’da uygulanmış ve 1885’te ülkemizde bu konuda bir makale yayınlanmıştır (Kokain, Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, 14:159,57-62,1885).
Lokal anestezi üzerine diğer örnekler Sabri Hüseyin’in 1891 tarihli Mübtel-i Hissi Mevzi-i, Besim Ömer Paşa’nın 1906 tarihli Stovain; Burhanettin Toker’in 1924 tarihli Pa-ravertebral Zerklerin Teşhis ve Tedavideki Kıymeti; Kâzım İsmail Gürkan’ın 1926 tarihli Bir İptali Hissi Şevki Arızası sayılabilir.
Ülkemizde ağrı konusundaki ilk yayınlar 184O’-lı yıllara dayanmaktadır. Ağrıya karşı kullanılan ilaçlar hakkındaki bilgiler C.A. Bernard tarafından 1844 yılında yayınlanan Pharmacopea, Cantrensis Ottomana isimli eserde mevcuttur.
1906 tarihinde Besim Ömer Akalın’ın Alam ve Evcaa Karşı; 1929 tarihinde Tevfik Remzi Kazancıgil’in Ağrısız Doğum; 1932’de Asım Onur’un Ağrısız Doğum Monografisi; İffet Onur’un 1939 tarihli Ağrı Fizyopatolojisi; Kemal Saraçoğlu’nun1947 tarihli Başağrısı; Feyyaz Berkay’ın 1951 tarihli Intraktabl Ağrıda Kordotomi; Bülent Tarcan’ın 1956 tarihli AğrıCerrahisi adlı makale ve monografileri sayılabilir.
Ağrı, insanlığın başından beri varolan bir bulgu olmasına rağmen ancak son 20 yıl içerisinde başlıbaşına bir hastalık olarak ele alınmaya başlanmıştır. Ağrının yalnızca diğer hastalıkların bir bulgusu değil de başlıbaşına bir olgu olarak ele alınması ile birlikte önemli adımlar atılmaya başlanmış ve tıpta yeni bir bilim dalı, algoloji doğmuştur.