Çiftlerin yaklaşık %15’inde görülen çocuk sahibi olabilme sorununda, sadece erkeğe bağlı faktörler %20 olup, ayrıca yaklaşık %40 vakada da erkekteki sorun, çiftin çocuğunun olmamasına katkıda bulunmaktadır.. Böylelikle, çocuk sahibi olmakta zorluk yaşayan çiftlerin % 50-60’ında, erkekteki bir sorunun kısmen de olsa sebepler arasında yer aldığı söylenebilir. Erkekte kısırlıkla ilgili sorunlar, çok büyük bir çoğunlukla yapılan sperm tahlilinden anlaşılabilirse de, bazı durumlarda özel tetkikler gerekebilir.
Yukarıdaki oranlar göz önünde bulundurulduğunda çocuk sahibi olmakta zorlanan her çiftin erkeğinin, eşi ile eş zamanlı olarak bir Ürolog-Androlog tarafından değerlendirilmesi gerekliliği açıkça ortaya çıkar. Erkek kısırlığına, bazıları ilaç veya ameliyatla tedavi edilebilen, bazıları tedavi edilemeyen, bazıları ise tanımlanamayan çok değişik etkenler sebep olabilmektedir. Tedaviler sonucu birçok erkeğin sorunu giderilerek normal cinsel ilişki ile çocuk sahibi olmaları sağlanabilmektedir. Tedavisi olmayan durumların saptanması halinde ise, çift gereksiz tedavilerin ekonomik yükü ve stresinden kurtarılabilir.
Erkek kısırlığı, bazı hallerde altta yatan ve hayatı tehdit eden ağır bir hastalığın da ilk bulgusu olabilir.
Genetik sorunlardan kaynaklanan kısırlık vakalarında, tüp bebek uygulamaları sonucu elde edilecek çocuğun sağlığını etkileyecek genetik anomaliler de saptanabilir. Kısırlık açısından erkeğin değerlendirilmesi, ilk aşamada Ürolog-Androlog ile yapılan bir görüşme ve doğru şartlarda verilerek, W.H.O. ( Dünya Sağlık Örgütü ) kriterlerinde değerlendirilen iki adet spermiogram tetkiki ile başlatılır. Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi, laboratuar tetkiklerinde ve özellikle Androloji alanındaki tetkiklerde de büyük bir çoğunlukla belirli standartların uygulanmaması, incelemenin kalite kontrol altında yapılmaması, uygun olmayan şartlarda verilen spermin doğru protokollerle değerlendirilmemesi yapılan kısırlık tetkiklerinin önemli oranda yanıltıcı sonuçlar vermesine sebep olmaktadır.
Bu ilk basamak değerlendirmede gerek görüşme, gerekse muayene veya sperm testinde sorun belirlenmesi halinde daha detaylı tetkiklere geçilecektir. Bu tetkikler spermle yapılan daha detaylı tetkikler, hormon analizleri, ultrasonografi ve bazı diğer radyolojik ve genetik testler olabilir. Yapılan tetkiklerin tamamlanması sonucu erkeğin sperm sayı, hareketlilik ve kalitesini arttırarak, dölleme kapasitesini yükseltecek tedavilere geçilir. Bu aşamada, eşin tetkiklerini yapan Jinekolog ile konsülte edilerek çiftin en kolay, ekonomik ve doğal yoldan çocuk sahibi olabilmesi için uygulanacak tedavi basamakları saptanır.
Kısırlık sorunu olan erkeklerin bir kısmı, eksikliği saptanan hormonların yerine konması veya ilaç tedavisi ile uygun hormonal yapısı olan hastalarda sperm üretiminin arttırılması ile tedavi edilebilir. Sperm tahlilinde hiç sperm hücresine rastlanmayan hastalar detaylı tetkikler ile değerlendirilerek testislerde sperm üretimi olup olmadığı veya spermin geçtiği kanallarda tıkanıklık varlığı araştırılır. Testislerinde sperm üretimi olduğu halde, spermiogram tetkiklerinde hiç sperm hücresine rastlanmayan hastaların birçoğunun özel mikrocerrahi veya endoskopik yöntemlerle tedavi edilerek normal cinsel ilişki yolu ile çocuk sahibi olmaları sağlanabilir. Ayrıca toplumdaki erkeklerin %15’inde ve kısırlık tanısı ile müracaat eden erkeklerin %40’ında saptanan varikosel ( testis damarlarında genişleme, varisleşme ), sperm üretimini bozan en önemli etkenlerden biridir. Varikosel, testislerde ısı artışı ve toplardamarlardaki kullanılmış kanın testise geri akımı sonrası testis içi mikro-dolaşımı etkileyerek sperm üretimini bozar.
Değişik ağırlık derecelerinde görülebilen varikoselin, tanısı muayene ile ve çeşitli radyolojik tetkiklerle konulabilir. Bu konuda uzman bir kişinin muayenesi ile saptanmayan sadece doppler ultrasonografi ile gösterilen varikoselin ameliyatının herhangi bir faydasının olmadığı gösterilmiştir. Bazen ağrı sebebi de olabilen varikosel, genelde bir sağlık sorunu olmayıp sadece çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerde saptandığı takdirde önem taşır. Ergenlik çağında başlayan varikosel testislerin gelişmesine de engel olabilir, bir an önce tedavisi gereklidir. Varikosel, sperm üretimine olan etkisini yıllar içerisinde gösterir. Ülkemizdeki gibi erkeklerin genç yaşta evlenmesi halinde varikoselden çok fazla etkilenmeden bir çocuk sahibi olabildikleri, daha sonraki yıllarda ise ikinci bir çocuk sahibi olmayı istediklerinde yıllar içinde artarak süregelen varikosel etkisi nedeni ile ikinci çocuğa sahip olamamaları da sık görülen bir durumdur. Varikosel mikrocerahi yöntemler kullanılarak, başarı ile tedavi edilebilen; en sık rastlanan erkek infertilitesi sebebidir. Tanısı doğru olarak konulan ve mikrocerrahi yöntemlerin başarılı uygulaması ile tedavi edilen varikosel vakalarında spermiogram değerlerinde %80’in üzerinde istatistiki anlamlılık gösteren düzelme sağlanır. Bu hastaların % 40-50’si başka bir tedavi gerektirmeden çocuk sahibi olabilirler. Geri kalanların önemli bir kısmı ise rahimiçi aşılama (IUI) gibi, tüp bebek uygulamasından daha kolay ve ekonomik bir yöntemden faydalanabilir düzeye ulaşacaklardır. Ayrıca, tüp bebek ve mikroenjeksiyon tekniklerinde de sperm hücrelerinin dölleme yeteneğini azaltan varikoselin ortadan kalkmasıyla başarı oranlarının artabileceği bilinmektedir. Kısırlık sorunu olan erkeklerde, varikosel teşhisinin gerek muayene ve doppler ultrasonografi yöntemlerinin hatalı uygulanmaları sonucu gerekse ticari kaygılar ile gereğinden fazla konulduğunu bilmekteyiz. Özel mikrocerrahi tekniklerin kullanılmasıyla gerçekleştirilen bu hassas operasyon yerine uygulanan diğer eski teknikler ve başarısız uygulamalar sonucu varikosel ameliyatı geçiren hastaların yaklaşık %40’ında varikosel ortadan kalkmamakta bir kısmında ise düzeltilmesi mümkün olmayabilecek daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Fayda oranı %80 lerin üzerinde olan varikosel ameliyatının gereksiz ve başarısız uygulamaları sonucu bu oran %20 lere dek inmiştir. Bu nedenle ameliyat önerilen kişilerin konuyu etraflıca tetkik ederek uzmanlar ile konsülte etmeleri uygundur.
Çeşitli ilaç tedavileri, mikrocerrahi veya endoskopik müdahaleler sonucu normal cinsel ilişki ile çocuk sahibi olamayan fakat yeterli düzelme sağlanan vakalarda rahimiçi aşılama yöntemi, özellikle PAF-IUI ilk seçilecek yardımlı üreme tekniğidir. Tüp bebek-mikroenjeksiyon yöntemlerine göre daha basit, ekonomik, komplikasyonsuz ve benzer başarı oranlarına sahip olan bu yöntemde eşin adet döneminde daha fazla yumurta üretmesi ilaçlarla sağlanır ve uygun zamanda erkek laboratuarda sperm verir. Erkeğin verdiği spermlere uygun fizik ve kimyasal ortamlarda hareketlilik kazandırılır, dölleme yeteneğine sahip olabilecekler seçilerek uygun ortamda iletildikleri Jinekolog tarafından rahim içine özel bir kanül ile enjekte edilir. Bu yöntemde her denemede yaklaşık %20-25 hamilelik şansı vardır ( tamamen normal insanlarda adet dönemi başına hamilelik şansı %35’tir ). Bu kolay ve ekonomik yöntem, eşin takibi ve sperm hazırlama işlemlerinin doğru şekilde uygulanmasıyla 4 adet dönemi süresince denenmelidir. Bu yöntemden sonuç alamayan veya bu yönteme uygun spermiogram değerlerine sahip olmayan erkekler için son çare bir tüp bebek yöntemi olan ICSI ( Intra Cytoplasmic Sperm Injection ) uygulanmasıdır. Mikroenjeksiyon adı da verilen bu pahalı ve zor yöntem tüm sakıncalarına rağmen eskiden çocuk sahibi olamayacağı düşünülen fakat testislerinde çok az sayıda da olsa spermi olan erkekler için bir şans doğmasını sağlamıştır. Son zamanlarda hiç sperm hücresi olmayan erkekler için de kopyalama ve diğer hücrelerden döl hücresi elde etme gibi ümit vaad eden çalışmalar yapılmaktadır.