Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu, elde edilen yeni verilere göre 65 yaşından sonra her 6 kadından 1’i alzaymır olurken, erkeklerde bu oranın 11’de 1 olarak gözlendiğini belirterek, “60 yaşından sonra bir kadının alzaymır olma riski, kadınlarda çok korkulan meme kanseri olma riskinden 2 kat daha fazla.” dedi.
Türkiye Alzheimer Derneği tarafından 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Kulaksızoğlu, her 3 saniyede 1 kişinin demans hastası olduğunu ve bunların 3’te ikisinin de alzaymıra yakalandığını vurguladı.
Kulaksızoğlu, “Hala dünyada 47 milyon alzaymır hastası var. Bu rakamın 2030’da 76, 2050’de ise 135,5 milyona ulaşması bekleniyor. Türkiye’de ise 600 bin aile bu hastalıkla mücadele ediyor.” dedi.
Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu, dernek olarak kuruluş amaçlarının toplumun demans ve alzaymır hakkındaki bilinç ve bilgi seviyesini artırmak, ayrıca hasta ve hasta yakınlarına destek vermek olduğunu belirterek, “Derneğimizi uzun yıllardır hastalara destek olmak amaçlı faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürmektedir. Bu doğrultuda bu sene Konya Şubesi Gündüz Yaşam Evi ile Mersin Şubesi Yatılı ve Gündüzlü Yaşam Evleri’ni açarak hasta ve hasta yakınlarına sunduğumuz desteği artırdığımız için son derece mutluyuz.” ifadelerini kullandı.
Alzaymır kadınları daha çok etkiliyor
Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu, alzaymırın kadınlarda daha çok görüldüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
“Elde edilen yeni verilere göre 65 yaşından sonra her 6 kadından 1’i alzaymır olurken, erkeklerde bu oran 11’de 1 olarak gözlenmekte. 60 yaşından sonra bir kadının alzaymır olma riski, kadınlarda çok korkulan meme kanseri olma riskinden 2 kat daha fazla. Bu konuda hormonal ve biyolojik faktörler, yaşam süresi, iş alanları, eğitim düzeyi, kalp hastalıklarının görülme sıklığı, strese duyarlılık, sık depresyon ve uyku bozukluklarının etkili olabileceği öne sürülüyor.”
Kulaksızoğlu, toplumun hastalığa karşı bir hazırlık içinde olmadığını ve bu konuda birlikte hareket edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
“Yaşlılıkta koku algısının azalması, demansla ilişkili olabilir”
Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Barış Topçular da yapılan araştırmalarda elde edilen bulguların, bilişsel bozukluk ve hastalığı saptamada koku tanıma testinin etkili olduğunu gösterdiğini söyledi.
Topçular, bu nedenle ileri yaşlarda kokuları tanıma ve ayırt etmede görülebilecek bozulmaların hastalığın erken habercisi olabileceğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Araştırmalarda koku tanıma testi, bilişsel bozukluk ve demans tanısı için kullanılan iki biyolojik belirteçle karşılaştırılmıştır. Bulgular bilişsel bozukluk ve demansı saptamada koku tanıma bozukluğunun, MR kullanarak ölçülen entorhinal korteks kalınlığı kadar, hatta daha da iyi bir belirteç olduğunu göstermiştir. Buna karşın koku testi beyinde amiloid plakları gösteren Amiloid PET kadar etkin bulunmamıştır. Ancak, PET incelemeleri koku tanıma testine kıyasla son derece maliyetli ve uygulanması zordur. Daha ileri araştırmalar koku alma testinin demans riskini erken dönemde saptamada kullanışlı bir testi haline gelmesini sağlayabilir.”
Eğitime erken yaşlarda başlayan ve eğitim düzeyi yüksek olan kişilerde hastalığın görülme oranının daha düşük olduğuna işaret eden Doç. Dr. Topçular, “Eğitimin alzaymır hastalığı için bir koruyucu faktör olduğu nörobiyolojik olarak da gösterilmiştir. Biz de Türkiye Alzheimer Derneği olarak Gündüz Yaşam Evlerimizde bilgisayarla dikkat ve bellek rehabilitasyonu uygulamaları başlattık.” diye konuştu.
Topçular, bir çalışmada Akdeniz tipi diyetle beslenen, düzenli fiziksel ve bilişsel egzersiz yapan ve kalp damar hastalıkları açısından kontrol altında olan bireylerde demans gelişme riskinin daha düşük olduğunun saptandığını vurgulayarak, günlük meyve tüketiminin de hastalığa yakalanma riskini belirgin şekilde azalttığının ortaya koyduğunu dile getirdi.
“Günde 1-2 bardak kahve hastalık riskini azaltıyor”
Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç de sosyal bir hayatın hastalığa karşı koruyucu bir etkinin olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Yapılan saha çalışmalarında kahve tüketimi ve demans görülme sıklığı arasında ters orantı olduğu görülmüştür. Bu ilişkinin araştırıldığı tüm çalışmaların sonuçlarının bir araya getirilmesiyle hiç kahve içmeyenlere göre, günde 1 ila 2 bardak arasında kahve tüketen kişilerde hastalık riskinin azaldığı gözlenmiştir. Buna karşılık 3 bardak ve üstü olacak şekilde aşırı kahve tüketenlerde bu olumlu etkinin ortadan kalktığı görülmüştür. Benzer şekilde kahve tüketiminin bir diğer nörodejeneratif hastalık olan Parkinson hastalığında da olumlu etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Bu çalışmalarda bahsedilen 1-2 bardak kahve bizim geleneksel kahvemiz olan Türk kahvesi açısından düşünüldüğünde 3-4 fincan kahveye denk gelmektedir. Günde 3 kez Türk kahvesi içmek keyifli olduğu kadar bunamaya karşı koruyucu bir faktör olarak da durmaktadır. Kahvenin yanı sıra günde 1-2 parça siyah çikolata yemenin de hastalıktan korunmada etkili olabileceği yönünde veriler ortaya konmuştur.”
Hasta yakını Aysın İzer de hastalığın ülkede çok yaygın görülen bir sorun olmasına rağmen bu konudaki toplumsal bilincin yetersiz kaldığını söyledi.
İzer, alzaymırın yaşlanma sürecinin parçası ve bellek kaybından ibaret olarak düşünüldüğünü ifade ederek, “Hastalığa yakalanan kişilerin yakınlarını bekleyen çok zor bir süreç vardır ve herkes kendini bir gün bu durumda bulabilir. 10-15 yıl sürebilen hastalıkta orta evrelerden itibaren hasta yakınının en önemli görevlerinden biri bakım vermektir. Gece ve gündüz aralıksız, dikkat ve anlayış ve de sevgiyle bu bakımı vermek çok zorluklar taşıyan bir iştir ve hasta yakınlarının alacağı her destek ve onlara uzanacak her bir el önemlidir. Bunu bilerek, bu hastalık konusundaki toplumsal farkındalığı artırmak için bir şeyler yapmak son derece değerlidir.” şeklinde konuştu.