Böbreklerin karaciğerle beraber vücuttaki toksik maddeleri temizleyen iki organdan biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sever, gün içerisinde metabolizma sırasında ortaya toksik artık madde çıktığını ve bunların vücutta kalmaları durumunda sebep olacakları zararlı etkileri engellemek için böbreklerin idrar yoluyla toksik maddeleri vücuttan dışarıya attıklarını belirtti. Ayrıca böbreklerin çok sayıda hormon salgıladığını da vurgulayan Prof. Dr. Sever, bu hormonlar sayesinde kanımızın normal seviyelerde seyrettiğini söyledi.
“BÖBREK YETMEZLİĞİ TÜM DÜNYADA YAYGIN BİR SORUN”
Türkiye’de yakın zaman önce yapılmış 10 binden fazla erişkin içeren bir saha çalışmasında, nüfusun yüzde 15’inden fazlasında böbrek hastalığı olduğunun tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Sever, “Hastalığın ilerlemesiyle ‘son dönem böbrek yetersizliği’ ortaya çıkar; bu hastaların hayatta kalabilmesi için böbrek nakline veya diyaliz ihtiyaç vardır. İstatistiklere göre şu anda Türkiye’de, 70 bine yaklaşan diyaliz hastası var ve bu hastaların bir kısmı böbrek nakli adayı” şeklinde konuştu.
Böbrek hastalığının bütün dünyada çok yaygın bir sağlık sorunu olduğunun da altını çizen Prof. Dr. Sever, Amerika ve diğer batı ülkelerinde hastalığın yüzde 13-14 civarında olduğunu, Türkiye’de ise yüzde 15’in üzerinde olduğu söyledi. Prof. Dr. Sever hastalığın Türkiye’de daha yaygın oluşunun ardındaki nedeninin sağlıksız beslenme ve çok fazla tuz tüketimi olduğunun altını çizdi.
Prof. Dr. Sever, böbrek hastalığını beş evreye ayırdıklarını belirterek şunları söyledi: “Birinci evrede hastalık olduğu halde böbrekler iyi bir şekilde çalışıyorken, ilerleyen evrelerde giderek böbrek yetersizliğine ait klinik ve laboratuvar bulguları ortaya çıkıyor. En sonuncu evre olan beşinci evredeyse hastalar hayata tutunmak için diyalize veya böbrek nakline ihtiyaç duyuyorlar. İlk evrelerde ilaçla veya diyetle tedavi mümkün olmasına rağmen son evrede daha radikal tedavi şekillerine ihtiyaç duyuluyor.”
“HASTALIK BELİRTİ VERMEYEBİLİR”
Hastalığın bazen belirtiler gösterebileceğini, bazense hiçbir belirti vermeyebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Sever, “En sık görülen belirtiler göz kapaklarındaki şişlikler ve kan basıncı. Hastalığın evresi ilerledikçe bu daha şiddetli olur. Çok ileri böbrek yetersizliği olan bazı kimselerdeyse diyaliz aşamasında bile hiçbir sübjektif yakınma olmayabilir” dedi.
Prof. Dr. Sever organ nakli ihtiyacında temelde canlı ve kadavra vericilerden olmak üzere iki tür organın kullanıldığını söyleyerek, canlı organ bağışının ilgili kanuna göre dördüncü dereceye kadar kayın ve hısımlarından yapılabildiğini kaydetti. Türkiye’de canlı organ bağışının daha yaygın olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sever, dünyada daha çok kadavra organ bağışı görüldüğünün altını çizdi. Prof. Dr. Sever, gelişmiş ülkelerde yapılan tüm nakillerin yüzde 75 civarının ölmüş olan vericilerden gerçekleştirildiğini ama ülkemizde bunun tam tersi olarak nakillerin yüzde 75’inin canlı vericilerden yapıldığını belirterek organ bağışındaki eksikliğe dikkat çekti ve organ bağışının teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.
Nakil sonrasında organın nakil olduğu vücutça redde uğramaması için özel ilaçlar kullandıklarını söyleyen Prof. Dr. Sever, bunun tek istisnasının tek yumurta ikizleri olduğunu, bu tür ikizler arasında yapılan bağışlarda redde uğrama tehlikesinin bulunmadığını kaydetti. Vücudun red reaksiyonunu engellemek için çok sayıda ilacı kombine edilerek hastaya verildiğini belirten Prof. Dr. Sever, hastanın bu ilaçları ömür boyu kullanması gerektiğini söyledi. Bu ilaçların vücudun savunma sistemlerinde zarara yol açma, vücutta kanser ve infeksiyon gelişmesi gibi yan etkilerinin görülebildiğini kaydeden Prof. Dr. Sever, bunların dışında çok sayıda metabolik yan etkilerinin de olduğunu vurgulayarak, kullanılan bu ilaçların iyi yönetilmesi ve manipüle edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Nakille tedavinin olumlu yanlarının daha fazla olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sever, belli ilaçların alınmasıyla, hasta kişilerin tamamen sağlıklı insanlar gibi normal yaşantılarını sürdürebileceklerini belirtti. Şu anda böbrek nakli yapılmış bin 700 hastalarının olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sever, bunların pek çoğunun nakillerinin 10 sene ve 20 sene önce yapıldığını ve nakil yoluyla tedavi olmuş olan kişilerin yaşam kalitelerinin diyalize giren hastalardan genel olarak daha kaliteli olduğunu sözlerine ekledi.