Erkek tireme organlarından biri olan prostatın yapı ve işlevlerini etkileyen bozukluklar prostat hastalığı adı altında toplanır. Bunlar arasında en önemli yeri tutan prostat tümörleri erkeklerde çok sık görülen hastalıklar arasında yer alır.Elli yaşın üzerindeki erkeklerin yaklaşık yüzde 60′ında, 70 yaşın üzerindekilerin ise yüzde 95′inde prostat adeno-mu (iyi huylu prostat büyümesi) vardır. Sık görülmesine karşın hastalarda klinik yakınmaya neden olan prostat büyümesinin oranı çok daha azdır. İyi huylu prostat büyümesi olan erkeklerin yüzde 5-10 kadarında siyek (üretra) darlığının giderilmesi için cerrahi girişim gerekmektedir.Bilinmeyen nedenlerden dolayı prostat büyümesi Siyah ırkta daha erken yaşta ortaya çıkmaktadır. Kuzey Avrupa ve Amerika’da, Akdeniz, Latin Amerika ve Ortadoğu ülkelerine göre daha sık görülür. Prostat kanseri de (prostat adenokarsinomu) erkeklerde çok sık görülen kötü huylu bir tümördür. Erkek üreme organları ve boşaltım sisteminde en sık karşılaşılan tümörlerin başında yer alır. Aynı zamanda 50 ile 70 yaşları arasındaki erkeklerde ortaya çıkan tümörler arasında görülme sıklığı bakımından ikinci sırayı alır. Prostat kanserinin erken tanısı için düzenli hekim kontrolü önem taşır. Bu nedenle 45 yaşın üzerindeki her erkek yılda bir kez düzbağırsak (rektum) yoluyla parmakla prostat muayenesi yaptırmalıdır.
İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ YA DA PROSTAT ADENOMU
Siyek çevresindeki prostat bezinin iyi nucu büyümesi, idrar kesesi çıkışında değişik derecelerde tıkanmaya neden toplanması sonucu şişmeye, idrar kesesinde taş oluşumuna ve böbrek işlevlerinde azalmaya neden olabilir.
Nedenleri
İyi huylu prostat büyümesinin nedenleri tam olarak bilinmemekte, ama yaşın ilerlemesiyle birlikte hormon dengesinde ortaya çıkan değişimlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Sıklığı bu kadar yüksek olduğu için prostat büyümesinin bir hastalık değil, yaşlanmaya bağlı normal bir süreç olduğu da ileri sürülmüştür. Androjen ve östrojen hormonlarının prostat büyümesinde rol oynadığı sanılmaktadır. Bazı araştırmacılara göre, testosteronun biyolojik açıdan etkin bir metabolizma ürünü olan 5 alfadihidrotestosteron, prostatın siyek çevresinde bulunan bölümündeki nodüllerde birikmekte ve yol açtığı uyarıyla buradaki bez hücrelerini aşın çoğalmaya itmektedir.Prostatla birlikte bağ ve destek dokusu da büyür. Bu dokuların büyümesinde erbezi ve böbreküstü bezlerinden salgılanan östrojenler etkili olabilir. Östrojen ve androjen hormonlarının karşılıklı etkileşimi aşağıda sıralanan sonuçları doğurabilir: 1) Bez ve destek dokularının çoğalmasını doğrudan uya-rabilirler.
2) Östrojenler, androjenlerin etkisini güçlendirebilir ya da yapımını artırabilir.
3) Östrojenler hipofız bezinin prolaktin salgısını uyararak bu hormonun prostatı etkilemesine yol açabilir.
4) Androjen-östrojen ilişkisindeki bir dengesizlik prostat büyümesine neden olabilir.Prostat tümörlerine ilişkin birçok ayrıntı henüz açıklığa kavuşmamıştır. Ama ilerleyen yaşla birlikte erkek ve kadın üreme hormonlarının (östrojen ve androjen) miktarı arasındaki dengesizlik, prostat büyümesinde kesinlikle önemli bir etkendir.
Belirtileri
Prostat büyümesine bağlı olarak idrar kesesi çıkışının giderek daralması, idrar yapmayla kesenin yeterince boşalmamasına ve çabuk dolmasına yol açar. Bu durum sık idrar yapma ve geceleri 2-5′ten çok idrar yapmak için kalkma gibi sonuçlar doğurur. İşeme sırasında idrar akımında azalma ve kesilmeler görülür. Hasta idrar kesesinin tam boşalmadığını duyumsar. İşeme sırasındaki duraklamalara ek olarak sonunda bir süre damla damla idrar gelir. İdrar kesesinin aşın dolmasına • bağlı idrar kaçırma durumu ortaya çıkabilir. Tıkanma sonucu aşırı idrar birikimi böbrek yetmezliğine ve kanda üre artışına (üremi) neden olabilir. Ayrıca uzun süreli tıkanmalar, kese duvarında kalınlaşmaya ve girintiler oluşmasına yol açar.Makattan parmakla muayenede prostatın esnek ve büyümüş olduğu fark edilir. Ama bu yolla muayenede ölçülen büyüklük yanıltıcı sonuçlar verebilir. Prostat muayene sırasında küçük bulunsa bile, tıkanmaya yol açacak ölçüde büyümüş olabilir. Prostatın içinden geçen siyek ve idrar kesesin-deki yüzeysel toplardamarlar üzerine gelen baskı sonucunda oluşan kan birikimi, idrar yapma sırasındaki basınç artışıyla birlikte bu damarların patlamasına, dolayısıyla idrarda kan bulunmasına (hematüri) yol açabilir. Bu durum acil cerrahi girişim gerektirebilecek bir komplikasyondur. İşeme sırasında yanma, titreme ve ateş, prostat büyümesi olan bir hastada idrar yolu enfeksiyonu bulunduğunu gösterir.İdrar kesesinde idrar birikmesi, uzun süre hareketsiz oturma, soğukta kalma, uyuşturucu maddeler, antikoli-nerjik ve adrenerjik ilaçlar ve alkol alımı gibi durumlar, prostat büyümesi olan bir hastada tam tıkanma krizlerine neden olabilir. Karnın alt bölümünün muayenesinde idrar kesesi ele gelir; kesenin üzerine parmakla vurularak yeri ve büyüklüğü saptanabilir. Tam ya da kısmi tıkanmaya bağlı idrar birikiminin uzaması ilerleyici böbrek yetmezliği ve üremiyle sonuçlanır.
İyi huylu prostat büyümesinin klinik gidişi üç evreye ayrılabilir: Birinci evrede hastanın yakınmaları sık idrar yapma, gece idrara kalkma, idrar yapma sırasında zorlanma, idrar akım hızında azalma, idrarın kesintili ve sonunda damla damla gelmesidir. Bu evrede hasta karın kaslarını kasarak idrar kesesini tam olarak boşaltabilir. Birinci evredeki belirtiler alkol alımı, kabızlık, soğukta uzun süre oturmaya bağlı olarak prostatta kan toplanması sonucu kötüleşir. Yeterli hareket ve sıcaklık ise belirtileri hafifletir. İkinci evrede idrar kesesi, boşaltım kaslarının tıkanma karşısında yetersiz kalması nedeniyle gevşer ve tam olarak boşalamaz.Bu evrede her idrar çıkarmadan sonra fcesede en az 50 mi idrar kalır. Hastanın sık idrara gitme, gece idrara kalkma gibi yakınmaları artarak sürer. Üçüncü evrede kesenin dolmasından sonra idrarın idrar borularından yukarı doğru yükselerek böbreklerde de toplanması sonucunda böbrek havuzu ve çanakları belirgin biçimde genişler (hidronefroz). Böbrek işlevleri azalır. Kanda üre yavaş yavaş yükselir ve böbrek yetmezliği ortaya çıkar. Günümüzde hastalığın ilerlemesi, geliştirilen tanı ve* tedavi yöntemleri sayesinde genellikle birinci ve ikinci evrede kalmaktadır.Prostat büyümesinde idrar kesesi kasları ve sinirlerinin yavaş ilerleyen bu sürece uyum sağladığı olgularda, hastanın yakınmaları çok azdır. Bazen hiçbir bozukluk fark edilmez.
Tanı
İdrar kesesi çıkışında tıkanmaya neden olan İyi huylu prostat büyümesi, klinik belirti ve bulgulara dayanan ayrıntılı bir inceleme gerektirir. Tanıda ilk başvurulan yöntem hastanın diz-dirsek konumuna getirilerek makattan parmakla muayenesidir. Bu işlem sırasında prostatın boyutları, yüzeyinin durumu, kıvamı ve çevresine yapışık olup olmadığı değerlendirilir. Normal bir prostat kestane iriliğindedir ve yüzeyi pürüzsüzdür. Muayenede şiş ve duyarlı bir prostatın bulunması prostat iltihabım düşündürür. Taş gibi sert, yüzeyi pürüzlü ve biçimsiz gelişmiş prostat karşısında karsinom ya da seyrek görülen prostat taşlarından kuşkulanılır.İyi huylu prostat büyümesi olan hastaların yüzde 30-50 kadarında prostata özgü antijen (PSA) düzeylerinde hafif bir artışa rastlanır. Bu artış prostatın büyüklüğüne bağlıdır.
Damar içine verilen kontrast maddenin böbreklerde süzülerek idrar borularına ve idrar kesesine geçmesi sırasında çekilen filmlerde (intravenöz ürografi) idrar borularının idrar kesesine giren son bölümünün balık oltasma benzer bir görünüm aldığı saptanır. Bu görünümün nedeni, büyüyen prostatın idrar kesesini yukarı doğru itmesi sonucunda idrar borusunun keseye girerken kıvnlmasıdır. Gene intravenöz (damar yoluyla) ürografide idrar kesesi tabanında prostat büyümesine uygun bir düzensizlik görülür. Uzun süreli tıkanmalarda idrar borularının genişlediği ve böbreklerin şiştiği saptanır. İdrar yaptıktan sonra çekilen idrar kesesi filminde kesenin içinde idrar kaldığı görülür. Hasta idrar çıkardıktan sonra ult-rasonografi İncelemesi yaparak ya da spnda takarak kese içinde kalan idrar miktarı ölçülebilir. İlerlemiş olgularda idrarın sonda takılarak boşaltılmasıyla böbrek işlevlerinde düzelme sağlanmakta ve idrar yolu enfeksiyonları önlenmektedir.İdrar kesesinin sistoskop adı verilen araçla incelenmesi, prostat büyüklüğünün saptanmasına ve hastanın durumuna en uygun cerrahi girişim yolunun belirlenmesine yardımcı olur. Sistoskopi ayrıca idrar kesesi boynunda kasılma, kronik prostat iltihabı ve tıkanmaya yol açabilen başka durumlar ile prostat büyümesi arasında ayırıcı tanı yapılmasını sağlar. Ama sistoskopi, ancak kesin tedaviye karar verilen hastalarda uygulanmalıdır. Çünkü prostat büyümesi olanlarda sistoskopi gibi girişimler tıkanma, travma ve enfeksiyon riskini artırır. Kanda üre ve kreatinin ölçümleri, tam idrar tahlili, idrar yapmaya başladıktan bir süre sonra alman örnekte bakteri üreme ve antibiyogram durumu değerlendirilip tedavinin bu verilere göre düzenlenmesi yararlıdır.
Tedavi
Tıkanmaya idrar yolu enfeksiyonunun ya da kanda üre artışının eşlik etmesi durumunda böbrek işlevini düzeltmeye yönelik tıbbi tedavi uygulamaya başlanır. Hasta tıkanmayı artıran antikoli-nerjik ve adrenerjik ilaçlar alıyorsa, bunlar kesilir ve enfeksiyon tedavi edilir. îlerİ derecede tıkanma sonucu idrar kesesi aşırı dolmuşsa, sonda takılarak ya da idrar kesesinin ön duvarından iğneyle girilerek idrar kesesi boşaltılır.Kronik tıkanması olan ve idrar kesesi aşırı gerilmiş hastalarda boşaltma işlevi yavaş yapılmalıdır. Hastalarda idrar yapma güçlüğünü azaltan ya da prostatı küçülten bazı ilaçlar denenmektedir.Prostat büyümesinin kesin tedavisi cerrahidir. İdrar yolundan girerek prostatın alınması günümüzde prostat büyümesinde uygulanan temel cerrahi yöntemdir. Bu yöntemin başlıca üstünlükleri, karında keşi gerektirmemesi, girişim sonrası komplikasyonların az oluşu ve iyileşme süresinin kısalığıdır. Daha büyük prostatların ise karın duvarından kesiyle girilerek çıkarılması gerekir. Her tür girişimden sonra hastaya birkaç gün sonda takılır. Ameliyat sonrasında hastanın cinsel işlevlerinde genellikle bozulma olmaz. Prostat darlığını balonla giderme yöntemi ise henüz deneme aşamasındadır.
PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri (prostat adenokarsino-mu) 50 yaşın üzerindeki erkeklerde sık görülen kötü huylu bir tümördür. Bu hastalığın en sık görüldüğü ülke olan ABD’de her yıl 122 bin prostat kanseri olgusu saptanmaktadır. Doğu ülkelerinde ise prostat kanserine oldukça seyrek rastlarur.
Tümörün çıkış yeri çoğunlukla prostat bezindeki orta lobun arka bölümüdür. Tümör, başlangıç evresinde sert ve çevresinden ayn bir nodul biçimindedir. Daha sonra sert ve düzensiz şişlikler halinde bütün prostata ve prostatın çevresindeki yapılara yayılır. Sonunda prostat çevresindeki dokulara yapışık bir duruma gelir. Sperma keseciklerine, siyeğe, seyrek olarak idrar kesesi ve kalınbağırsağa yayılabilir. Prostat kanserinde tümörlerin yüzde 95′i adenokarsinom yapısındadır ve tümör dokusunda düzenli yapı ve boyda hücreler görülür.
Nedenleri
Prostat kanserinin nedenlerine İlişkin kesin bir bilgi yoktur. Klinik belirtileri ortaya çıkmasından çok sonra başlar. İyi huylu prostat büyümesi ile birlikte görülebilir. Ama bu durumun her iki tür hastalığın da yaşlı erkeklerde sık görülmesinin bir sonucu olduğu, iyi huylu prostat büyümesi ile prostat kanseri arasında nedensel bir ilişki bulunmadığı düşünülmektedir.
Prostat kanserinin görülme sıklığı yüz binde 30 dolayında olmakla birlikte, ırklar arasında büyük ölçüde değişir. Yaş, ırk, içsalgı sistemi ve çevre, hastalığın oluşumundaki dört ana etken olarak kabul edilebilir. ABD’de beyaz erkeklerde yüz binde 40 ‘a çıkan görülme sıklığı, aynı ülkedeki Siyahlar’da daha yüksektir. Japonya’da sıklık yüzbinde 3-4, Çin ve Hong Kong’da yüz binde l’dir. ABD’ye göç etmiş Japonlar’da sıklık artmakta, amâ hiçbir zaman beyaz ABD’ liler arasındaki düzeye erişmemektedir.
Erbezlerinin çıkarılması, Östrojen verilmesi ya da bu iki girişimin birlikte uygulanması, sıçrama yapmış prostat kanserinin ilerlemesini durdurur. Er-bezleri önceden çıkarılmış erkeklerde bu hastalığın hiç görülmemesi, tümör oluşumunda androjenlerin rol oynadığını düşündürmektedir.Çevresel etkenlerin de prostat kanserinde rolü olabilir. Kadmiyum sanayisinde çalışan işçiler arasında sıklığın arttığı bildirilmiştir. Kadmiyum, steroit hormonların metabolizmasında ve prostat hücrelerinin işlevinde önemli rol oynayan çinkonun yerini kolayca alabilir. Kentlerde yaşayanlarda prostat kanserinden ölüm oranı kırsal kesime göre daha yüksektir. Öte yandan cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve cinsel yaşamın prostat kanserinde etkili olduğunu gösterecek anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Belirtileri
Prostat kanseri yavaş ilerler ve hiçbir belirti vermeyebilir. Hastalığın ileri evrelerinde idrar kesesi çıkışında tıkanma, kanlı idrar ve irînb’ idrar gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Leğen, kaburga ve omur kemiklerine sıçrama, kemik ağrılarına yol açabilir. Makattan parmakla muayenede prostatın taş gibi sert ve yüzeyinin pürüzlü oluşu ya da üzerinde nodüller bulunması kötü huylu prostat tümörünü düşündürür. Prostat kanseri bölgesel ve uzak lenf bezlerine, deri altına ve kemik iliğine de sıçrayabilir. Hastada kilo kaybı gibi genel belirtiler görülebilir.- Prostat veremi, granülomatoz (tanecikli) prostat iltihabı ve prostat taşlan gibi hastalıklar ayıncı tamda göz önünde bulundurulmalıdır.
Tanı
Parmakla makat (anüs) yolundan muayenede elde edilen bulgular prostat kar-sinomunu düşündürebilir. Tanı için siyek, kann ya da rektumdan girip, ultra-sonografı görüntüsünden yararlanarak prostat biyopsisi yapılabilir. Alman doku parçasının incelenmesi kesin tanıya yardımcı olur. Kanda prostat kökenli yüksek asit fosfataz değerleri ve kemik dokularının taranması metastazlan, yani tümörün öbür organlara geçerek oluşturduğu ikincil tümör odaklarını gösterebilir.
Düzbağırsaktan yapılan ultrasonog-rafı incelemesi, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntülemesi, tüm beden kemik sintigrafisi, kanda prostat tümörüne Özgü belirteçlerin aranması, tamda yarar sağlayan yöntemlerdir. Prostat ultrasonografısi prostat kanseri tanısında parmakla yapılan muayenede elde edilemeyen bilgiler verir. Elle muayenede fark edilemeyen küçük tümörler ultrasonografi yardımıyla saptanabilir; tümörün yeri, biçimi ve büyüklüğü belirlenebilir. Aynca prostat kapsülünün bütünlüğü, tümörün sperma kesecikleri gibi çevre dokulara yayılması değerlendirilir; tümörün tedaviye yanıtı izlenir. Ultrasonografi ile prostat taşla-n, kronik prostat iltihabı ve kanser arasında her zaman ayıncı tanı yapılamayacağım belirtmek gerekir. Ultrasonografi sonuçlan mutlaka parmakla prostat muayenesi ve laboratuvar verileriyle birlikte değerlendirilmeli, kuşkulu durumlarda biyopsiye başvurulmalıdır.Ürografi incelemesiyle idrar kesesinde idrar birikmesi, idrar borulannın durumu ve idrar kesesi tabanında tümör yayılmasına ilişkin bilgiler elde edilir.
Bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans tümörün büyüklüğüne ilişkin bilgi vermekle birlikte, tümörlerin belirlenmesinde her zaman sağlıklı sonuç vermez.Göğüs filminde tümörün akciğer ve kaburga metastazlan olup olmadığı araştınlır.Tüm beden kemik sintigrafisi, kemik metastazlarını göstermede en duyarlı yöntem sayılır. Ama prostat kanseri metastazlanmn birçok başka hastalıktan ayırt edilmesinde etkisizdir.Prostat kanserinin kandaki özgün belirteçleri prostat kaynaklı asit fosfataz ve prostata özgü antijendir (PSA). Bu maddeleri belirlemek için kullanılan inceleme yöntemleriyle erken ve ilerlemiş evredeki prostat kanseri saptanabilir. Asit fosfataz ve PSA düzeyleri başanlı bir tedaviyle düşüş gösterirken, yineleme durumunda gene yükselir. Serum* PSA düzeyleri iyi huylu prostat büyümesi Olan hastalann yüzde 30-50’sinde belirli bir artış gösterir. Görülme yüzdesi prostatın boyutlan ve tıkanmanın derecesine bağlıdır. Prostat kanseri olanların yüzde 25-92’sinde tümörün hacmine bağlı olarak PSA yüksektir. PSA, prostat kanserinin gidişinde tedaviye alınan yanıtın izlenmesi açısından en duyarlı belirteçtir. Ama PSA’ nın erken tanıdaki güvenilirlilik derecesi henüz incelenmektedir.
Tedavi
Prostatı bütünüyle çıkarılan ya da ışın tedavisi uygulanan hastalarda on yıl yaşama oram yüzde 65′e yaklaşmaktadır. Köklü cerrahi girişim ve ışın tedavisine yanıt vermeyen tümörlerde uzun süreli hormon tedavisi ya da erbezlerinin çı-kanlmasıyla hastalık yüzde 85 oranında denetim altına alınabilmektedir. Prostat adenokarsinomunda hormon tedavisi, erkek eşey hormonlarının tümörün gelişimini kolaylaştırdığı, kadın eşey hor-monlanmn ise bu gelişimi engellediği varsayımına dayanır. Gerçekten östro-jen homonunun uzun süre ağız yoluyla düzenli olarak verilmesi pek çok olguda klinik düzelme sağlar, genellikle tümör kütlesini küçültür ve .kemik metastazlarını geriletebilir.
tleri evredeki tümörlerde, denetimi güç idrar yolu enfeksiyonlarına sık rastlanır. Bu enfeksiyonlarda antibiyotik seçimi, idrar kültürü sonucuna göre yapılmalıdır.
Tümörün ilerlemesine bağlı olarak idrar yollannda kanama, kemik metas-tazlanna bağlı kırıklar görülebilir. Tümör kuyruksokumu bölgesinde omuriliğe baskı yapıyorsa ışm tedavisi yarar sağlayabilir. Tümörün kemik iliğine yayılmasına bağlı olarak hastada kansızlık görülebilir.
Prostatın tamamen çıkanlmasına bağlı yan etkilerin başında cinsel iktidarsızlık ve idrar kaçırma gelir. Ameliyat sırasında ölüm oranı düşüktür. Işın tedavisinde kansızlık, ishal, ağrılı idrar yapma, deri altında bağdoku gelişimi gibi yan etkiler görülebilir. Uzun dönemde ortaya çıkan siyek darlığının ise düzenli aralıklarla genişletilmesi gerekebilir. Östrojen hormonlarının yan etkileri vücutta su ve tuz tutulması, memelerde büyüme, karaciğer işlevlerinin bozulması ve damar tıkanıklığıdır.
Gidişi
Prostat kanseri hemen her zaman yavaş gelişen bir tümördür. Başlangıcından makattan parmakla muayenede saptanabilecek boyutlara gelinceye kadar geçen sürenin 2-5 yıl olduğu sanılmaktadır. Bu gözlem 50 yaşından sonra başka nedenle ölen erkeklere yapılan otopsi sonucu yüksek oranda prostat kanserine rastlanmasıyla da doğrulanmıştır. Bu nedenle hastalık ileri evrelerinde tedaviye yanıt vermeyip gerilemese bile yavaş ilerler. Gene de bazı hastalarda ilerleyen, tedaviye yanıt vermeyen ve akciğerlere sıçrayan tümörler bulunabilir.Prostat kanseri klinik olarak beş evreye ayrılabilir: T0 evresinde parmakla muayenede herhangi bir bulgu yoktur. Tl evresinde makattan parmakla muayenede küçük nodüller fark edilir. T2 evresinde parmakla muayenede prostat üzerinde çok sayıda tümör odağı saptanır, ama kanser kapsül dışına çıkmamıştır. T3 evresinde tümörün prostat kapsülünü aştığı parmakla muayenede fark edilebilir. T4 evresinde ise kanser uzak organlara sıçramıştır.
Farklı istatistikler değişik sonuçlar vermekle birlikte, cerrahi girişimden sonra beş yıl yaşayan hasta oranı yüzde 90, 10 yıl yaşayan hastaların oram yüzde 65 dolayındadır. 15 yıl yaşayanların oranı ise yüzde 40-45′tir. Uygun zamanda yapıldığında yoğun ışın tedavisiyle de benzer yaşama oranlan eldeB edilmektedir. 10 yıllık yaşam süresi öncelikle tümörün prostat kapsülü dışına yayılıp yayımlamasına bağlıdır. Ye-yılım yoksa bu oran yüzde 60-70, varsu (T3) yüzde 35-40′tır. Bölgesel olara! ilerlemiş (T3), ama uzak organlara yayılmamış olgularda belirtilere yönelikköktenci olmayan bir tedavi yolu ile beş yıllık yaşama oram yüzde 40 dolayındadır. İleri evrede uzak organlara sıçramış olgularda (T4) beş yıllık sağkalım oram yüzde 15-25′tir. Genel olarak hastalığın gidişi hastanın yaşma bağlı olmamakla birlikte, farklılaşmış hücrelerden oluşan tümörler tedaviye daha iyi yanıt verir. Hormon tedavisiyle uzun süreli iyileşme (6 aydan fazla) sağlanan ve ilerlemiş evredeki tümörün birden çok hormon tedavisine yanıt verdiği olgularda yaşama oranı çok daha yüksektir.