Uyku dinlenme halidir. Uyku sırasında bilincin tepki gücü ve etkinliği büyük ölçüde azaldığı için bilincin bir anlamda uyuşmasından söz edilebilir. Uyku, insan ömrünün yaklaşık üçte birini oluşturur. Diğer aktivitelere harcadığımızdan daha fazla zamanı uykuda geçiririz. Uyku kendimizi iyi hissetmemiz için gereklidir ve uykunun hayati bir önemi vardır.
Uyku beş farklı dönemden oluşur. 1953’te E. Aserinsky ve N. Kleitman uyku tiplerinin hızlı göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu açıkladılar Bu dönemlerden biri REM (Hızlı Göz Hareketleri-Rapid Eye Movement), diğerleri ise Non-REM (NREM) olarak adlandırılmaktadır.
REM uykusu uyanıklık durumuna çok yakındır. REM. evresinde fizyolojik etkinlik, beyne giden kan ve oksijen, vücut hareketleri ve kaslardaki kasılmalar artar. REM uykusunda motor nöronlar uyarılır, frenlenir. Rüyalar genellikle REM uykusunda görülür. Gecenin ilk REM uykusu 90 dakikalık bir yavaş dalga (NREM) uykusundan sonra gelir ve birkaç dakika sürer. Son REM uykusu 20-30 dakika sürer. Bundan sonra uyanılır. Hatırlanan rüyalar genellikle bu son evrede görülen rüyalardır. Stresli ya da uykusuz geçen bir dönemin ardından derin uyku süresi azalır, REM süresi uzar. Bu evre uykunun diğer evrelerinin arasına serpiştirilmiştir.
Çocuklarda Uyku Düzeni
Yavaş dalga uykusunda (NREM) beynin dalgaları çok yavaşlar, kaslar gevşer, sinir sisteminin işlevleri yavaşlar, solunum hızı ve kan basıncı düşer. Uykunun derin ve dinlendirici bölümü bu evrede gerçekleşir. Uykunun dört evresi: 1. Uyuklama Evresi, 2. Hafif Uyku Evresi, 3. Derinleşen Uyku Evresi, 4. Derin Uyku Evresi. Yavaş dalga uykusunun (NREM) sırasıyla dört evrenin ardından yeniden birinci evre gelir. Bu düzen uyku boyunca devam eder.
Uyku bir ayırma problemi midir?
Bir annenin bebeğini uyutması en basit anlamıyla kendisini bebeğinden, bebeğini de kendisinden ayırması anlamına gelir. Bebeğin somut olarak annenin varlığını içselleştirip, annenin yokluğunu telafi edebileceği, ‘somut’ annenin yerine onun psikolojik varlığını yaratmış olması gerekir ki uyku ile gelen ayrılıkla başa çıkabilsin.
Anne babaların kendi çocukluklarının sorunlu geçmesi onlar anne baba olduklarında nasıl davranmaları, ne yapmaları gerektiği konusunda kararsızlığa düşmelerine neden olur. Bebekleri uyku problemi yaşayan anne babaların en sık sordukları soru, “Bebek ağlayarak uyandığında bırakalım ağlasın mı? Yoksa gidip kucağımıza mı alalım?” sorusudur. Bu soru anne ve babanın zihninde bir orta yolun olmadığı ya da o orta yolu bulmakta zorlandıkları anlamına gelir. Bir uçta bebeği tamamen yalnız bırakma, diğer uçta ise her ağladığında gidip kucağa alma vardır. Bebeğin ağlamalarına anne babaların vereceği uygun tepkinin önemi büyüktür. Ağlayan bir bebeğin her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyacı yoktur, bebek bir süre kucakta kaldıktan sonra sürekli kucakta kalmaya ihtiyacı olmayabilir ya da bebek ağlayıp da bir kez kucağa alındıktan sonra her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyaç duymuyor olabilir.
Bebeklerde Uyku Düzeni
Bazı ebeveynler, bebekleri her ağladığında yanına gitmek isterler. Bebeklerinin terk edilmişlik duygusu yaşamalarından büyük endişe duyarlar. İşte buradaki soru şudur: Terk edilmişlik duygusu bebeğin hissi midir, yoksa bebeğin ağlayarak anne babaya hissettirdiği bir duygu mudur? Bu sorunun yanıtı çok önemlidir. Bebek her ağlayarak uyandığında anne babanın bebeğin yanına gitmesi, belki de bir anlamda bilinçdışı olarak kendilerine güvenmediklerini, dolayısıyla da bebeklerinin kendi başına yeniden uykuya dalama-yacağı düşüncesine sahip olduklarını gösteriyor olabilir. Bebek ağladığında hiç yanına gitmemek de onu yalnız bırakarak, ihtiyacı olduğunda bir anne babanın varlığını içselleştirememesine neden olur. Soruna yaklaşımda siyah beyaz, ya hep ya hiç şeklinde bir yaklaşım sorunun çözümünde işe yaramayacağı gibi anne babanın kendi anne baba figürleri hakkında da önemli şeyler söyler.
Bebeğin kendisini en etkili anlatma yöntemi ağlamaktır. Anne babaların bebeklerinin ağlamaları ile ilgili atıfları, ağlama karşısındaki toleransları, tahammülleri onların o günkü yaşam koşullarından olduğu kadar geçmiş yaşam deneyimlerinden de etkilenir. Çocuk sahibi olmak geçmiş deneyimlerin, anne babaların kendi anne babaları ile olan ilişkilerinin, çatışmalarının, korku ve kaygılarının yeniden hareketlenip canlanması anlamına gelir. Bebeğin ayrı birey olmasına izin vermek ve bu doğrultuda davranmak, onun öfkelenmesinin ve bu öfkesini ifade etmesinin üstesinden gelmek gerekir.
Bebeklerde Uyku Sorunu
Annelerin bebeklerini hiç bırakamamaları karşısında duydukları kızgınlık, bebeğe karşı aşırı koruyucu olmaları ve sürekli olarak ona çok yakın olmak istemeleri belki de annenin bilindışı olarak hissettiği bebeğini bırakmak, ondan ayrılmayı istemek duygularına karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olabilir. Bebeklerinden hiç ayrılamayan annelerin yarı şaka ile “Onu bir kez bırakırsam bir daha hiç gelmem” demesi de bu anlamda çarpıcı bir örnektir.
Bazı anneler de vardır ki onlar eğer günün bir bölümünde bebeklerini bir arkadaşa ya da güvendikler birisine bırakırlarsa kendilerine kalacak boş zamanda ne yapacaklarını bilemediklerini söylerler. Bu durum annenin bebeğini kendisinden ayrı bir varlık olarak düşünmekte yaşadığı güçlüğü de anlatır. Çocukların yaşadığı okul korkusu, anneden ayrılamama ya da annenin kendisinin yaşadığı dışarı çıkma korkusunun temellerinin bebeklik döneminde yaşanan ayrılma güçlüklükleri ile ilgili olduğu söylenebilir.